Dost
İnsan, etrafına her baktığında, “Bir zamanlar Pir Sultanlar, Yunus Emreler, Karacaoğlanlar gerçekten bu topraklarda yaşamış mı?” demekten kendisini alamıyor…
Samimiyetsizliğin bu kadar temayüz edip belirleyici bir karakter özelliği haline geldiği, yapmacıklığın iliklere kadar işlediği, neredeyse alınan her bir nefesin dahi hesabının yapıldığı, her yanından vıcık vıcık menfaat damlayan bir kuşağın çocukları olmak ne acı…
Pısırıklık, yılışıklık ve sünepeliğin böylesine rağbet ve itibar göreceğini kim hayal edebilirdi!
Kim, haksızlık karşısında susmayı kazanç sayanların kazançlı çıkacağı bu günleri aklından geçirebilirdi…
İstenildiği kadar “dostum dostum” diyerek çağrılsın, nafile çabalardır bunlar…
En küçük hareketin dahi sıkı bir menfaat süzgecinden geçirildiği, her adımın büyük bir dikkatle atıldığı, sürekli mevzi kazanılıp saf tutulan böyle “kalleş” bir ortamda kimse kendini kandırmasın ne dost bulabilir ne de ahbap!
Kendisi “dost” olamayanın dostu niye olsun ki…