Mavi sağanak
Belli belirsiz mavi bir alev ilişti karanlığın arasından gözüne, ayaklarının altında direnen buz kadar soğuktu; ürperdi, içi üşüdü. Yarısı yerde, yarısı ayakta bir ucubeye doğru yaklaşırken buz kesen hisleri de en az gece kadar soğuk ve donuktu. Başını kaldırıp boş gözlerle baktı karanlığı delen inatçı ışığa; ısıtamıyordu belki ama ışıldıyor, direniyor, ayakta kalmaya uğraşıyor; ısıtamadığı yuvanın son ışığı olmaya çalışıyor, sanki onun nöbetini tutuyordu.
Buz tutan hisleri titreşir gibi olmuştu, tıpkı ayaklarının altındaki yer gibi… Daha düne kadar bir yuvaydı burası: Sıcacık, cıvıl cıvıl… Kimi battaniyesinin altında çekirdek çitliyor, kimi merakla beklediği dizisinin yeni bölümünde hayalinin izini sürüyor, kimi düşler aleminde geziniyordu ama şimdi bir sessizlik yığını gibi ıpıssız duruyordu karşısında…
Yaklaşmış, yanına kadar sokulmuştu; gözleri bir aşağı, bir yukarı bakıyor sonra da önündeki yığının içinde kayboluyordu. Belki altında bir can yoktu ama yok olan umutlar, anılar, acılar, sevinçler mündemiç olmuştu bu hüzün yumağının içerisinde… Hayatla memat bir daha hiç ayrılmayacakmış gibi iç içeydi adeta.
Biraz önce titreşir gibi olan hisleri sanki bir daha hiç çözülmeyecekmiş gibi buz kesmişti. Bedenini kurtarmıştı hasbelkader ama ruhu kalmıştı o karanlık gecenin koynunda ve bilinmez bir enkazda…
Boş gözlerle son kez başını kaldırarak yukarı baktı: Hâlâ var gücüyle ışıldıyor, gecenin matem ve hüznüne inat direniyordu. Sadece beklediği enkazı değil, bütün geceyi ısıtmak ve ışıtmak istercesine karanlığın içerisine sağanak gibi yağıyordu. Cılız bir deniz feneriydi adeta: Kırılmış tüm umutlara ışık, sönmüş hayatlara derman olmak ister gibiydi…
Gıpta etti ona, dondurucu soğuğu üşüten bu ısrar ve azmine…
Ve içi titreyerek veda etti bu ıssız alevin büyüleyici mavi ışığına…